Batı Masalları

TÜRKİYE'DE BATI MASALLARI VE ÇOCUKLARIMIZ

Mehmet Çevik (Tez)


19. yüzyılın başlarında Almanya’da Grimm Kardeşler’in sözlü gelenekten derleyerek oluşturdukları masal kitaplarını, “Ev ve Çocuk Masalları” adıyla 1812yılında yayımlamaları hem halk biliminin başlangıcı hem de masalın bilim dünyasınca keşfi olarak kabul edilmektedir.


Halk masallarının tanımı ve belirleyici özelliklerine dair birbirinden farklı çok sayıda değerlendirmenin varlığı bilinmektedir (Örneğin; Sakaoğlu 1999,Alptekin 2002, Yavuz 1999, Arslan 2008 vb.). Ancak P. N. Boratav (1997: 75)’ın şu tanımı, eleştirilerek ya da geliştirilerek birçok tanıma kaynaklık etmiştir: “Masal,nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlardan ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayâl ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı diye tanımlanır. ”
Dr. Mustafa Arslan (2008: 30), bu tanımdan hareketle,“ [Boratav’a] göre masalın en önemli niteliği hayal yaratması izlenimi veren bir anlatı türü olmasıdır. ” belirlemesinde bulunur. Ancak Efatun Cem Güney (1966:9), masalların sadece hayal ürünü ve fantezi eserler olmadığını, çeşitli motiferle birçok sosyal gerçekliği çizgileştirdiğini ve çoğunun insan ruhlarında yapılmış birer seyahat hissi uyandırdığını belirtir.İnsanların masala bakışının genellikle dar açılı ve eksik olduğunu ifade eden M. Helimoğlu Yavuz (1999: 16-17); masalların yalnızca çocuklara yönelik, onların hoşça vakit geçirmelerini sağlayan, olağanüstü hayali olaylarla örülmüş halk edebiyatı ürünleri olarak bilinip kabul gördüklerini belirtir ve şu değerlendirmeyi yapar:

“Bir ülkenin masallarında o ülke insanının psikolojik, sosyolojik, ekonomik, etik göstergeleri, değerleri kısaca yaşam serüveni gizlidir. Ayrıca bir insana kendi dilinin, konuşma dilinin bütün inceliklerini masallardan daha iyi ne öğretebilir ki? ”

Başta dil olmak üzere kültürel kodların gelecek nesillere aktarılmasında masalların önemi yadsınamaz. Masallara yalnızca temaları açısından bakılırsa“ulusal masal olmaz” yargısına ulaşılacağını dile getiren P. N. Boratav (1998: 14);masal anlatıcısı üzerinde durur ve onun az çok bir kültür birliği meydana getirmiş bir ülkede, uzun çağların tecrübelerinin toplamı olan bir “dünya görüşü” ile yüklü insan tiplerini çizdiğini ve bu tipleri kendi toplumunun diliyle konuşturduğunu belirtir.Yalnızca konuları ve yapıları bakımından ele alındıklarında dünya masallarının benzerlikten öte aynilik gösterdiği Umay Günay tarafından da dile getirilir. Günay (1998: 431-432)’a göre masallarda millîliği meydana getiren unsurlar dil, masal kahramanları, çevre, inanç, âdet ve geleneklerdir. Her masal,öncelikle dili ile, bir millete (Türk, Fransız, Alman, Arap…) aittir. Ancak başka kültürlerden alınan masallarda, masal anlatıcısı asıl kahramanın yerine kend imillî tipini oluşturur, çevreyi de kendi millî coğrafyası olarak sunar. Sosyal hayat millî âdet ve geleneklerle örülür. Masal, kabul gördüğü milletin dinî inanç ve yaşam tarzı içinde gelişir; yabancı unsurlar atılır, yerlerine millî olanlar büyük bir başarıyla yerleştirilir. Masallar, evrensel temaları işlemekle birlikte sembolleri,muhtevaları, dil ve anlatım özellikleriyle millî karakter gösterirler.

Devamı İçin Tıklayın


Batı Kültürüne Ait Ünlü Masallar



1-PAMUK PRENSES VE 7 CÜCE


PAMUK PRENSES VE 7 CÜCE


Bir varmış, bir yokmuş. Ülkenin birinde muhteşem bir saray varmış. Bu sarayda güzeller güzeli bir kraliçe yaşlandı, ama kraliçe hiç mutlu değilmiş. Tek iste kırmızı dudaklı, yuvarlak gözlü, tombul yanaklı şirin bir kız çocuğu olmasıymış. Bir gün kraliçe, yırtılan elbisesini dikerken eline iğne batmış ve kan damlamış. Bu sırada da bir dilek tutmuş, dileği gerçek olmuş. Bir kız çocuğu dünyaya getirmiş. Sarayda çok mutlu bir şekilde yaşamaya devam ederlerken, kraliçe hastalanmış ve bir gün gözlerini dünyaya kapamış.

Kral, başka bir şeyi evlenmiş. Bu kadın güzelmiş ama çok kötü kafada bir kadınmış. Sihirli aynasının karşısına geçip;

“Ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu nedir?” Demiş. Ayna da;

- “Hayır efendim, en güzel sizsiniz.” Demiş.

Kadın bu sözler karşısında çok mutlu olmuş.

Bu kadın çok geçmeden şehirdeki düzeni de bozmuş, iç karışıklığa sebep olmuş. Kral bu karışıklığı gidermek için saraydan ayır. Tabii kadın buna çok sevinmiş. Bu arada Pamuk Prenses büyümüş, çok güzel bir genç kız olmuş. Bir gün yine bu kötü kalpli kadın, aynanın karşısına geçip;

- “Ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu nedir?” Demiş.

Ayna;

- “Var efendim, Pamuk Prenses sizden güzel daha güzel.” Demiş.

Kötü kalpli kadın bu durumda çok bozulmuş.

Aklına bir fikir tarafından. En güvendiği adamı yanına çağırmış;

“Bana Pamuk prensesin kalbini getireceksin.” Demiş.

Sarayın güvenlikleri Pamuk prensesi kötü kalpliğin yanına getirmişler. Kadın;

- “Pamuk Prenses burada, kapalı yerde çok sıkılmışsındır. Birazcık ormana git orada temiz hava al İyi gelir, adamlarım seni koruyacak demiş. Pamuk Prenses ormanlarındaken, bir kuşun yere düştüğünü görmüş. Hemen yaralı kuşu eline alıp iyileştirmeye ihtiyacınız varsa onu koruyan kişi elinde bıçakla onu öldürmeye hazırlandı. Pamuk Prenses’in kuşu iyileştirip uçurması, onu öldürecek odada bir anda vazgeçmesine neden oldu.

muhafız;

- “Pamuk Prenses sen ne kadar iyi kalpli birisin. Ben seni öldürüp kalbini kralın yeni karısına, yani üvey annene götürecektim. Seni buraya bırakacağım, sakın saraya bir daha gelme. Kötü kalpli kadın seni de beni öldürür. ”Demiş.

Pamuk Prenses, ormanda ağaçın dibinde oturmuş ve ağlamış. O sırada uyuyakalmış, sabah olduğu sırada kuşlar varmış. Kuşları takip ederek küçük bir eve varmışlar. Pamuk Prenses bu kadar kirli bir ev demiş ve evi temizlemeye başlamış. Bu evdeki eşyalar, yataklar niye bu kadar küçük diye düşünmeden edememiş. Karnı çok acıkmış, küçük pişiren bir çorba yapmış ve yemiş. Daha sonra uykusu tarafından, yukarı çıkmış ve odanın başında 7 tane küçük yatak varmış. Onları birleştirip uyumuş Bu sırada yedi cüceler işlerini bitirmişler eve doğru şarkı söyleye söyleye gidiyorlarmış;

“Biz tam yedi cüceyiz, 14 kollu bir deviz.” Olduğu söyleniyor eve doğru şekildeeye devam ediyorler. Eve vardıklarında, buraya ne oldu böyle? Evimizi böyle güzel kim temizledi? Mis gibi yemek kokusu var. ”Demişler.

Bilgin düşünmüş; “İyi birisi olmalı, yoksa evi temizleyip yemek yapmazdı.” Demiş.

uykucu;

- “Önce bir uyuyalım, ondan sonra dinamik kafayla ne oldum anlarız.” Demiş.

Yatak odasına doğru gitmişler, bir bakmışlar ki, çok güzel bir kız yataklarında uyuyor. Kızın yanına bağlıler ve Pamuk Prenses uyanmış;

- “Ne olur bana kızmayın.” Demiş.

Yedi cücelere onu hazırlamak anlatmış. Yedi Cüceler onu çok sevmiş, sonra yedi cücelerde oturup tanıtmış; Uykucu, Bilgin, Sakar, Çekingen, Doktor, Mutluluk ve Meraklı.

Yedi çüceler, ertesi sabah işe gitmek için hazırlamışlar. Pamuk Prenses de onlarla tek tek öperek işe göndermiş. Bilgin, Pamuk prensesi kapıyı kimseye açmaması konusunda tembihlemiş. Yine bir gün kadın, aynanın karşısına geçip;

“Ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu nedir?” Demiş.

“Var efendim, 7 cücelerin evinde yaşayan Pamuklu prenses sizden güzel.” Demiş.

Kadın çok sinirlenmiş ve adamının ona ihanet dilinde anlamış. Bu işi ben halledeceğim demiş. Yaşlı bir kadın kılığına girip, Pamuk Prenses’in yaşadığı evin kapısına olduğu ve kapıyı çalmış;

- “Ben yaşlı ve fakir bir numaram bana yemek verir misin?” Demiş. Pamuk prenses bu yaşlı kadın bana zarar veremez diye düşünmüş. Pamuk Prenses, onu içeriyor bir güzel karnını doyurmuş

Yaşlı kadın, benim sana verecek param yok. Al bu kırmızı elmayı ormanın en güzel elmasıdır. Bunu senin için kopardım demiş. Yaşlı ve fakir kılığına bürünmüş kadın geçmişi onun üvey annesi imiş. Prenses zehirli elmadan ısırdığı gibi yere düşmüş.

Akşam yemeği eve dönen yedi cüceler, prensesi yerde olduğu gördüklerinde çok üzülmüşler. Prensesin yanında ısırılmış elmayı gören bilgin. Prensesi cam bir fanusun içine koyup, yüksek bir yere çıkarmışlar. Oradan geçen herkes onu herkes görsün diye .. Günlerden bir gün, bir prens ormandan geçerken bir yandan da camarusun içinde yatan pamuk prensesi görür ve ona aşık olur. Cam fanusu açıp pamuk prensese dokunarak gibi, Pamuk prenses gözlerini açar ve uyanır. Onu prense anlatan pamuklu prenses o saraydan kovulmasını sağlar. Pamuk prenses ile prens evlenip çok mutlu bir hayat sürerler.

Alice Harikalar Diyarında




Bir gün alice ablasıyla birlikte kırlara dolaşmaya gitmiş.

Alice’nin canı sıkılıyormuş ve esnada önünden konuşan bir tavşan geçişi.

Tavşan saate bakmış ve geç kaldım diyormuş.

Alice merak içinde tavşanın arkasından onu takip ediyor.

Tavşan ağacın kavgası içeri girmiş ve hemen arkasından içeri giriyorken Alice aşağı doğru düşmeye başlamış duvarlada tablolar, raflar, sandalyeler, masalar, koltuklar asılıymış.

Uzun bir atlayışın olduğu yere samanların üstüne

Ayağı kalkmış ve koridorda yürüreye başlamış.

Solona girilerek duvarlarda kilitliğini görmüş.

Daha sonra masanın üstüne bir adet anahtar görmüş.

O anahtarını açıp kapılara tek tek denemeye başlamış ama açılmamış büyük bir odada açamıyormuş.

Daha sonra ilerde küçük bir kapı görmüş ve kapıya anahtarı takarak kapıyı açmış. Başını kapıdan sokarak dışarı bakmış ve çok güzel bir çiçek bahçesi varmış.

Ama kapıyı küçük olduğu için dışarı çıkamıyormuş.

Daha sonra masanın üstüne bir şişe görmüş şişede beni iç yazıyormuş.

Şişedeki sıvıyı içen Alice yavaşça küçülmeye başlamış artık kapıdan geçebilecekmiş ama bu seferde anahtar alabileceğiniz ve ağlamaya başlamış.

Yerde bir kek görmüş ve üzerinde beni ye yazıyormuş.

Kekten bir parça ısıran Alice tekrar yavaşça büyümeye başlamış.

Bu seferde küçülemediği için ağlamaya başlamış ve onu gözyaşlarıyla gölet olmuş.

O sırada tavşan önünden geçiyor geçmiş ve eldivenle bayrakları diledi.

Alice tavşanın eldiven ve pantolon dili.

Yelpazeyi sallamış ve birden küçülmeye başlamış.

O anda sudan kayarak kapıya doğru süreklenmeye başlamış kıyıya vardığında üstü sırılsıklam olmuş.

O sırada tavşan üzerinde ve Alice’i hizmetçisi zannetmiş.

Ondan evine gidip eldivenini ve yelpazesini getirmesini istemiş.

Alice tavşanın evine gitmiş ve masada bir şişe görmüş bu sıvıyı içersem normal boyutuma ulaşabilirim demiş ve sıvıyıcace kocaman olmuş evin içinde sıkışmış.

Tavşanda hala Alice’i bekliyormuş. Neyse dışarıdaki hayvanlar Alice’ten korkmuşlar ve eve taş atmaya başlamışlar.

Taşlar kek e dönüşmüş ve üstüne beni yazıyormuş. Alice Kekten bir parça yiyince tekrar küçülmeye başlamış. Alice şimdide çok küçülmüş.

Dışarı çıkmış ormanda asılıeye başlamış.

İlerde bir köpek görmüş ve onu sevmek için seslenmiş yanına gelen köpek kocamanmış az daha onu ezicekmiş.

Alice nasıl tekrar büyüyebilirim diye ormanda doğaneye başlamış ve bir mantara çarpmış.

Mantarın üstünden bir tırtıl çıkagelmiş.

Alice tırtıla sormuş nasıl eski boyuma ulaşabilirim diye.

Tırtıl da ona bu mantarın bir tarafı büyütür diğer tarafı küçültmek demiş.

Mantardan bir parça koparan Alice mantarı yiyince kocaman olmuş.

Eski boyuna ulaşmış.

Alice mantarın onu iki başında birer parça kopartarak yanına götürüp ormanın yoluna devam ederken.

Bir süre sonra küçük bir ev görmüş.

Mantardan bir parça ısırarak yemiş ve yavaşça küçülmüş.

Kapıyı çalmış ve içeri girmiş. İçeride elinde bebek olan bir düşes görmüş.

Yanında da gülen bir kedi varmış.

Alice bu kedi niye göre demiş. Kadın bu bir çestır kedisi demiş.

Ayarlamak kucağındaki bebek ağlamaya başlamış.

Kadın bebeği Alice'in Kraliçe’nin yanına kroket oynamaya gidecem demiş.

Çestır kedisi birden kaybolmuş ve tekrar ortaya çıkmış.

Alice’e gidenacı ve mars tavşanını bulmasını, söylemesini söylemiş ve tekrar yok olmuş.

Alice kızarak birden bire böyle kaybolma demiş.

Kedide tekrar görünmüş ve olur peki bende yavaş yavaş kaybolurum demiş.

Önce kuyruğu sonra bedenesi ve en sonda da gülen suratı kaybolmuş.

Alice mars tavşanının evini bulmuş.

Dışarıda bahçede çay içiyorlarmış.

Alice oturmak istemiş ama yer yok demişler.

Alice hayır çok yer var demiş.

Ve oturmuş. Şapkacı, Alice'in sormuş bir karga neden masaya benzer demiş.

Alice bilmiyorum neden demiş. Şapkacı bende bilmiyorum demiş.

Kötü şakalardan sıkılan alice oradan ayır.

Ormanda limanken bir ağaç görmüş ve üzerinde kapı varmış.

Altın anahtarı alarak kapıyı açmış ve çok güzel bir bahçeye girmiş. İçeride bahçıvanlar

Kraliçeye ait gülleri kırmızıya boyuyorlarmış. Adamlar iskambil kağıdına benziyormuş.

Alice sormuş bu gülleri niye demiş.

İskambil kağıdına benzeyen adamlar; Kraliçemiz kırmızı gül ekmemizi istedi bizde ondan beyaz gül ektik o zaman kırmızıya oğlanız biz bizi cezalandırır demiş.

O sırada Kraliçe açtı ve Alice’i kroket oynuyorya davet edildi.

Alice çok şaşırmış olduğundan daha önce bu tarz bir kroket görmemiş toplar kirpiden kroket sopası da flamingodanmış.

Kroket oyuncuları kavga ederken başlamış ve Kraliçe bu durumda çok kızmış hepsinin başını uçurun demiş.

Bu sırada dava başlasın diye bir ses duyulmuş.

Herkes mahkeme salonuna gitmeye başlamış.

Kalpli vale Kraliçenin mutfağından turta çalmış ama ispatlanamadığı için sadece hapse atılmış.

Beyaz tavşan elindeki rulo kağıdı okumaya başlamış. Kraliçemizin turtası ilk şahit gelsin demiş'i çalınmıştır.

İlk şahit taşıyanacıymış Alice onu görünce gülmüş.

ondan sonraki şahit Alice’miş.

Oturduğu banka elbisesi takılmış ve ayağa kalkınca bankası devrilmiş tüm jüri üyeleri yere düşmüş.

Kraliçe, Alice'in sormuş tüm bildiklerini anlat demiş.

Alice bir şey bilmiyorum deyince Kraliçe bununda kafasını uçurun demiş.

Siz bana bir şey yapamazsınız benim kraliçem dememiş ve ayağa kalkmış o sırada herkes kraliyet uçuşmaya başlamış Aliceşte yakalamaya çalışıyormuş.

Etrafında girdap oluşmuş.

Alice’in üstünde asılı uçuyormuş ve ablası ona Alice Alice diye sesleniyormuş.

Uyanmış ve hepsinin rüyası anlamıyor. Ablasına her şeyi anlatmaya başlamış.

Beyaz bir tavşan pazarı…

Post a Comment

0 Comments